Her roman kendi devrinin kahramanını yaratıyor.
Yazıldığı döneme ait değerlerin, teknolojik alt yapının ve içine doğduğu toplumun inançlarının dışa vurumunu sergiliyor.
“Kötü” kahramanlar da tam tersi bir görev üstleniyor. İyi kahramanı “iyi” ve “kahraman” yapan algı kötüyle savaştığı ve ona engel olduğu ölçüde parlıyor.
Masalların da iyileri, kötüleri, mağdurları, kazananları ve kaybedenleri var. Yine romanlardakine benzer şekilde ortaya çıktığı dönemin aynası niteliğinde. Bugün bazıları bize çok acımasız gelse de yazıldığı dönem için kabul edilebilecek ölçüde kurgulara sahip.
Eğitim alanının ve pedegojinin geliştiği günümüzde daha sağlıklı ve geniş eleştiriler yapabiliyoruz bu masallar hakkında. Artık olayların akışı ve içerikteki rahatsız edici imgeler daha çok dikkatimizi çekiyor.
Şimdi birlikte birkaç örneğe göz atalım…
Kırmızı Başlıklı Kız: İlk olarak ormana yalnız başına gönderilen küçük bir kız çocuğu ile karşı karşıyayız. “Sorumsuz” bir anne figürü beliriyor gözümüzde. İkincisi ise kurdun büyük anneyi yutması. Bir insanı yutabilecek bir kurt! Sonra avcının tüfekle kurdu öldürüp, karnını yarıp büyük anneyi dışarı çıkarması. Sizce de çok ağır sahneler değil mi?
Kibritçi Kız: Yine bir kız çocuğu… Şimdi dikkatimi çekti; aslında bahsedeceğimiz masalların çoğunda mağdur olanlar kız çocukları, neyse ona başka bir yazıda bakarız. Kibritçi Kız çocukluğumun travmasıdır. Buz gibi havada kibrit satan kız çocuğu çok üşüyünce kibritleri tek tek yakmaya başlar. Kibritler azalır ve sona doğru bir peri gelip Kibritçi Kız'ın ruhuyla beraber uçup gider. İnsanların yoğunlukla geçtiği bir caddede soğuktan donarak ölür Kibritçi Kız… Evet kabul edelim, bu da çok üzücü bir masal.
Rapunzel: Bu masalda mağdur birden fazla. Öncelikle “rapunzel” masalda da geçtiği bir marul türü.
Annesi Rapunzel’e hamileyken canı marul çeker. Babası da cadının bahçesindeki marullardan alırken cadıya yakalanır ve bunun karşılığında Rapunzel’i cadıya verir… Dehşete bakınız… Anne çocuğunu cadıya vermek zorunda kalıyor. Yani hem aile hem de çocuk mağdur duruma düşüyor.
Sonrasında kuleye kapatılıyor. Saçını tutup kuleye çıkan genç ise cadının saçları kesmesi sonucu kuleden düşüp görme yeteneğini kaybediyor. Yani kör oluyor.
Bu masalımız da yeterince korkunç ama en azından sonu güzel.
Sindirella: Çok zalim bir üvey anne ve üvey kardeş figürleri var sahnede. Sindirella bir köleden farksız şekilde yaşıyor.
Bu hikayeden hareketle bütün “üvey” bireylerin çok kötü insanlar olacağı sonucunu çıkarabilir bir çocuk. Ama bildiğimiz çok iyi kalpli çok üvey anne-babalar var. En azından onların evinde bu masal hiç okunmuyordur sanırım.
Fareli Köyün Kavalcısı: Yine bildiğiniz bir hikaye. Evet kavalcı aldatılmış… Kalbi kırılmış. Ama bunun karşılığı bir köy dolusu insanı çocuğundan etmek midir bilemedim.
Şimdilik aklıma gelen birkaç masalı sizlerle paylaşmak istedim. Belki çocuklar bizim baktığımız kadar eleştirel bir gözle bakmıyor bu hikayelere. Belki bizim zihnimizden daha çabuk tamir oluyor zihinleri. Ama en azından ben Kibritçi Kız’ın soğuktan donup ölmesini, Rapunzel’in annesinden alınışını ve bir köy dolusu çocuğun ailelerinden koparılışını “masal” masumiyetine sığdıramıyorum.
Evet çocuklar, bugünlük bu kadar. Gökten üç elma düşmüş; birisi yazarın başına, birisi okurların başına, birisi de interneti icat edip fikirlerimizi daha geniş kitlelere duyurmamızı sağlayan güzel insanların başına…
Güzel masallar dileriz.