Masala göre 7 Cüceler toplumdan uzak bir yerde kendi kurdukları sosyal düzen içinde yaşıyorlar. Bu yönleri ile “Şirinler”le benzerlik gösterdikleri söylenebilir. Tabi Şirinler, 7 Cüceler’e göre daha gerçek dışı karakterler. Zaten Şirinlerin var olduğunu da düşünmüyoruz. Ya da ben uslu bir çocuk olamadığım için kendilerini henüz göremedim.
Psikologlarla dolu bir çevrede yaşadığım için 7 Cüceler’in kişiliklerine göz atmayı düşündüm. Toplumsal durumları ve hiyerarşik yapıları sosyologları daha çok ilgilendiriyor.
Şirek karakteri gibi bu 7 sevimli cüce de kendilerini toplumdan izole etmişler. Yeni bir düzen kurup mutlu şekilde yaşayıp gitmişler… Ta ki Pamuk Prenses çıkıp gelene kadar. Yani onlar hakkındaki bilgileri Pamuk Prenses’in aktardığı kadarıyla biliyoruz. Yapacağımız analiz bu yönüyle sağlıklı görünmüyor. Ama Pamuk Prenses’e güvenmemiz lazım. Sonuçta o bir prenses ve yalan söylemez.
Karakter analizlerine geçmeden önce farklı bir bakış açısını da paylaşmak isterim. Bu 7 Cüce’nin aslında tek bir insanı farklı yönleri ile ele aldığı da söylenebilir. Ya da en azından herhangi 2’si ya da 3’ü tek bir insana tekabül ediyor olabilir.
Şimdi karakterleri tek tek ele almaya çalışalım.
Mutlu;
Adından da anlaşılacağı üzere mutluluk dolu bir karakter. Gruba neşe saçıyor ve enerji yüklüyor.
7 Cüceler’in filmlerdeki hikayesinde ise Mutlu aslında sürekli mutlu biri değil. Manic Episode yaşayan bir karakter. Birkaç haftada bir ruh hali değişebiliyor. Pozitif bir ruh halinden depresif bir hale dönüyor. Özetle kendisine “Bipolar” teşhisi konabilir.
Bugünlerde çokça duyduğumuz “Ben böyle gülüyorum ama içimdeki yangını gel bir de bana sor…” sendromuna benziyor ama gerçek bipolar tam da “Mutlu” gibi oluyor. Yani mutluyken gerçekten mutlu mutsuzken gerçekten mutsuz…
(Bilişsel terapi uygulanabilir)
Huysuz;
Sürekli öfke patlamaları yaşayan, suratı asık, pesimist bir karakter huysuz. İşin özündeki güzellikten ziyade olumsuzlukları görüyor gözleri. Bu da sürekli depresif ve mutsuz olması sonucunu doğuruyor.
Pamuk Prenses’i en zor kabullenen de o.
Tabi bu olumsuz düşünce kalıplarının temelinde bir şeyler olmalı. Diğer cücelerde olduğu gibi Huysuz’un da yaşam hikayesine vakıf değiliz. Kim bilir başın neler geldi de hayata böyle bakar oldu?
(Şema terapi uygulanabilir)
Uykucu;
“Hangimiz değiliz ki…” dediğinizi duyar gibiyim.
Evet uyku güzeldir. Tembellik amacı ile kullanılmadıkça da bünyeye, kalbe ve beyne iyi gelir. Vücut uyku modundayken parasempatik sistem devreye girer. Temizlik işlemi başlar. Kandaki ve bünyedeki zararlı organizmalar toparlanıp atılır.
Uykunun bir de dertten, kederden, sorumluluklardan, çözülmesi gereken problemlerden kurtulmak ya da en azından bunları geciktirmek için yapılanı var.
Uyuyorsunuz ve sanki bütün sıkıntılar uçup gidiyor. Endişenizi rüyalarınıza gömüyorsunuz.
7 Cüceler’in Uykucu’su da böyle. Kriz anında uyuyuveriyor. Yani uykuyu bir çeşit savunma mekanizması olarak kullanıyor. Aynen deve kuşlarının kafalarını toprağa gömmesi gibi… “Tehlikeyi görünmez kılarsam tehlike yok olur” yanılgısı.
Bu “baş edememe durumu” bize zayıflıklarımızı hatırlatıyor. Eğer siz de tehlike anında uyku moduna alıp görmezden gelmeyi tercih edenlerdenseniz titreyin ve kendinize dönün çünkü bütün zamanınızı uykuda geçirmenize yetecek kadar problem var dünyada. Size tavsiyemiz farklı başa çıkma yöntemleri geliştirmenize yardımcı olacak kitaplar okumanız ve mümkünse bir uzmana baş vurmanız.
Bu arada Uykucu cücemize “Narkolelepsi” teşhsi konması da mümkün…
Doktor;
Bazı mesleklerin karizmaya katkısı oldukça fazladır. Doktorluk da bu mesleklerden biri.
Doktor Cüce, 7 Cüceler’nin en tahsilli olanı. Okumuş yazmış. Bilginin peşinde koşmuş.
Karizmatik bir cüceden bahsetmişken Game Of Trons’un Tyrion Lannister’ini de analım. Lakabı “Küçük Şeytan”. Tyrion okumayı ve öğrenmeyi seviyor. Ona gücü veren şey bilgi.
Bilgi her yerde güç verir. Başkalarının işine yarayan kabiliyetler toplumsal statünüzü güvence altına alır.
Kim bilir belki de Doktor Cüce’nin kendini güvende hissetme ihtiyacı vardı ve bu ihtiyacı statüsünü güçlendirmekle giderdi.
Meraklı;
Meraklı olmak, tek başına bir meziyet sayılmayabilir. Yani sadece sorup öğrenmeye çalışıyorsunuz ve bunun bir geri dönüşü olmuyor. Öğrenip yeni bir bilgi için tekrar sorulara ve araştırmalara geçiyorsunuz. Tek bir alanda meraklanıp araştırıp profesyonelleşmek daha verimli olsa gerek. Çünkü bilginin sınırı yok.
Bu yönüyle meraklı insanların, yaşadıkları çevreyi bir süre sonra sıkmaya başlamaları muhtemel.
Peki bir insan neden sürekli soru sorar. Malumunuz insan oğlunun bolca soru sorup bilgi toplamaya çalıştığı süreç çocukluk dönemi. “Baba bu ne, anne bu ne” diye diye dolduruyorlar günlerini.
Çocuklarda görülen bu sık soru sorma durumu yetişkinlerde çok beklenilen bir eylem değil. Sorduğu ilk sorunun cevabını tam almadan ya da aldığı cevapla yeni bir eylem gerçekleştirmeden yeni sorulara geçmenin farklı sebepleri olabilir.
Bize en yakın gelen sebep “dürtüsellik, hiperaktivite ve dikkat eksikliği…” Dürtü kontrolü olmayan yetişkinlerin konudan konuya atlaması, bir projenin yarısına gelmeden diğer projeye geçmesi, kitapları sonuna kadar okuyamaması ve filmleri sonuna kadar izleyememesi… İşte bunlar hep dürtüsellik.
Merak kötü değil ama zaman kaybına sebep olacak verimsiz sorular sosyal çevre kaybına neden olabilir.
Çekingen;
Bir insan çekingense, sosyal fobisi de vardır diyebiliriz bu … Demek ki bir takım etmenler kendisini toplumdan izole etmesine sebep olmuş.
Yine çocukluğuna göz atmakta fayda var. Ancak bu sefer daha çözüm odaklı davranalım.
Eğer bu cücemiz sosyal fobisi olan bir bireyse bilişsel terapi yöntemi ile problemine çare bulmamız mümkün.
Çekingenlik ve sosyal fobi sahip olduğunuz yetenekleri sergilemenize, bildiğiniz yabancı dili konuşmanıza ve hatta dolmuş sizin ineceğiniz durağa geldiğinde “inecek var..” demenize engel olabilir.
Kim bilir bu cücemizin isteyip de söyleyemediği neler var?
Şapşal;
Ön yargılı olmayalım. Şapşal diye adlandırılan bu cücemiz aslında hayal gücü kısıtlanmış oldukça yaratıcı bir birey olabilir.
Malum ormanda yapabileceklerimiz kısıtlı. Çekingen gibi var olan yeteneklerini saklamıyor ama sınır ihlali diye tanımlanacak düzeyde geniş bir hayal gücüne sahip. Belki de bu sebeple söyledikleri anlaşılmıyor ya da başkaları tarafından “aptal” olarak tanımlanıyor.
Biz iyi niyetimizi koruyalım ve “anlaşılamamış yetenekli bir insan” ya da sizi yalın bir şekilde dinleyip kelime anlamları ile eyleme geçen bir birey diyelim.
….
Cücelerimizde durum bu... Ama aslında hepimiz birer cüceyiz… Bir yanımız hep eksik. İnsanız yani, kusurlarımız var. Yani
7 kişiyi bir araya toplasak ideal “kusursuz” bir insan ortaya çıkabilir.
Biz de bu yazıyı 7 kişi birlikte yazdık… Bu 7 kişi şunlar;
Büşra Arslan, Ayşenur KAYA, Feyzanur Savaş, Didem Tunç, Yunus Emre Göçü, Canan Tan, Özlem Akyüz Turan..
Hepsine teşekkürler.