Evde Kalmak

Evde Kalmak

Kısmen kaba ve “umutsuzluk” dolu bir söz öbeği “evde kalmak”. Genelde sadece kadınların içinde olduğu sinir bozucu bir durum olduğu düşünülse de yaşadığımız yıllarda erkekler için de ciddi bir sorunsaldır.

Sorun” diyemiyoruz çünkü bu durumu bilinçli olarak tercih eden ve bekarlığı sultanlık olarak kabul eden geniş bir kitle var. Belki geçtiğimiz 50 yıl içinde çok daha ciddiye alınan ve sorun edilen toplumsal bir meseleydi. Çünkü o zamanlar sosyal yapımız ve ekonomik paylaşımlarımız bize evliliğin çok hayati bir eylem olduğunu salık veriyordu.

Evlilik toplumun çekirdeği olan ailenin kuruluşunun vazgeçilmez bir adımı. Aileye verilen önemin sonucu olarak evliliğe doğru bir yönlendirme ve hatta zorlama kaçınılmaz oluyor.

Yazımızda konu edinmeye çalıştığımız kitle “evde kalmış” olan üniversite mezunu kadın ve erkekler.

Eğer diplomanızı elinize aldıysanız önünüzde birkaç aşama duruyor demektir. Erkekler için askerlik ve iş bulma, ardından evlilik; kadınlar için kısmen iş bulma ve sonrasında yüksek lisans ya da doktora yapılmayacaksa evlilik…

Bu noktada kadının ya da erkeğin evliliği isteyip istememesi çok önemsenmez. Sıra evliliğe gelmiştir artık. Eski aşkınızı falan unutun, onsuz yaşayamam dediğiniz herkesi bir kenara bırakın. Aileniz, akrabanız ve çevreniz sizden evlilik bekliyor.

Bu sosyal baskı mekanizmaları evliliğinizle de yetinmeyecekler. Bir gün anneniz ya da babanız tepenizde dikilip “torun istiyoruz torun” diye feveran edecek. Evet gençler maalesef böyle doğal bir gerçeklik var.

İşin sosyolojik kısmını bir tarafa bırakıp kameralarımızı “bireylere” çeviriyoruz.

Öncelikle kadın bir adayımızı inceleyelim.

Okul bitmiş, yaş 25 olmuş. Okuduğun bölümün ne işe yaradığını anlatmaktan dilinde tüy bitmiş. Anlattıktan sonra anlayanların “aaa sen psikoloji mi okudun? Bizim yeğen altına kaçırıyor, ne yapsak acaba?” soruları ile muhatab olunmuş. Bütün eski arkadaşlar uçup gitmiş. Kampüs mutlulukları, gece buluşmaları son bulmuş. Artık sadece birilerinin kınasında ve nişanında ister istemez çekilen halaylar var, bir de “çirkin” çıktığın toplu fotoğrafları paylaşan kendini bilmez arkadaşlar.

Gözünün önünde hepsi bir bir aile sahibi oluyor. Instagram’lar coşmuş. Güneşe uzatılmış gelin çiçekleri, rüzgarda uçuşan duvaklar, yakışıklı olmasa da makyajlarla prense dönüşmüş damatlar, lüks mekanlarda verilen yemekler… Yüzünüz gülüyor ama içinizde garip bir burukluk… Heves ediyor insan tabi...

Geniş bir kalabalığın ortak olduğu bir mutluluk var ortada, saadetin özeti akıp gidiyor gözünüzün önünden.

Gelelim erkek tarafına… O da aileyi epey bir oyalamış. Mezuniyetten sonra kısa bir süre “yüksek lisans yapıcam baba…” cümleleri ile sezonu savuşturmuş. 1-2 ay nargile kafelerde “seri köz” istemiş. Baktın olmuyor askere gidilmiş… Biraz da askerde vakit geçirilmiş.

Farz edelim ki bu adayımız askerden sonra iş bulmuş ya da işini kurmuş… İşte şimdi onu salonda elinde gazete ile (pardon akıllı telefon ile) bekleyen babası ile göz göze geliyor. Ve o muhteşem soru “eee ne zaman evlilik?” .

Tebrikler! artık içinden çıkılmaz bir kısır döngünün içindesin. Komutun verilmesi ile annenin “bak valla çok güzel kız” replikleri de başlıyor. Gidilen her “günde” ve davet edilen her düğünde sana “kız bakılıyor”. Bakkala gitmenin bile bir amacı var artık. Ekmek ve Nutella almak işin ekstrası…

Baskılar, baskılar, baskılar… Artık kaçış kapıları kapanınca düğün fotoğrafçısı, nişan alışverişi ve uçuşan bahişiler kaçınılmaz oluyor.

Farkındaysanız kadın için bekarlığın erkek içinse evlenmenin yorucu bir süreç olduğundan bahsettim. Ama her zaman böyle olmuyor. Uzun süre evlenemeyen erkek de aynı bunalımları ve sosyal baskıları yaşayabiliyor.

Burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta şu; evlenemediniz diye kendinizi yetersiz, güçsüz, beğenilmez veya çirkin hissetmeyin. Üzerinizde oluşan (belki gerekli belki de gereksiz) bu sosyal baskı size prensiplerinizi çiğnetmesin. Arkadaşlarınızın yaptıkları evliliklere bakıp hiçbir şeyi aceleye getirmeyin. Sakin olun ve analitik düşünün. Yapacağınız evliliğin “boşanma” gibi açık bir kapısı olsa da uzun soluklu bir süreç olduğunu aklınızdan çıkarmayın.

Özellikle yüksek lisans veya doktora yapan akademik camia insanlarının çokça başına gelen bir durumdur geç evlilik. Aslında olan “evde kalmak” değil “üniversitede yatıp kalmaktır”.

Ve yapılan akademik çalışma ile aslında toplum için kendini feda etmektir.

Başta da söylediğim gibi “evde kalmak” bana göre kırıcı, küçümseyici  ve yetersiz hissettirici çirkin bir söz öbeği.

Bu kadar yıl okullarda, yurtlarda, sınavlarda, tezlerde ve projelerde dirsek çürütmüş insanlara yapılan bir saygısızlık ayrıca. Bence amaçları sizi kendileri gibi olmaya zorlamak…

Sosyal statünüz ne olursa olsun insanlara faydalı olmanın en güzel eylem olduğunu unutmamak lazım.

Hepinize mutluluk dolu bir yaşam dilerim.

Hayat EditörüHayat Editörü

Yorumlar

Kayıtlı yorum bulunmamaktadır.
İlk yorum yazan siz olun.