Zimbardo… İsmi söylendiğinde sanki isminin yankısıymış gibi “Hapishane Deneyi” sözcüklerini duyarsınız. Bu ismi her söylediğinizde artık marka haline gelmiş olan Hapishane Deneyi’de gündeme gelir.
Deneyle ilgili kaynaklarda geçen bilgi şu şekilde;
“Stanford hapishane deneyi, mahkûm veya gardiyan olmanın psikolojik etkileriyle ilgili bir incelemeydi. Deney Stanford Üniversitesi'nde psikolog olan Philip Zimbardo liderliğindeki bir grup araştırmacı tarafından 1971'de yapıldı. Yetmiş kişi arasından yirmi dört lisans öğrencisi gardiyan ya da mahkûm rollerini oynamak üzere seçildiler. Seçilen öğrenciler Stanford psikoloji binasının bodrum katındaki sahte hapishaneye yerleştirildiler.
Mahkûmlar ve gardiyanlar çok çabuk bir şekilde rollerine adapte oldular. Deney öngörülen sınırların dışına çıkıp tehlikeli ve psikolojik olarak hasar veren bir duruma geldi. Birçok mahkûm duygusal olarak travma geçirirken gardiyanların üçte biri "gerçek" sadistik eğilim sergilemekten yargılandı. Mahkûmların ikisi daha deneyin başında çıkarılmak zorunda kalındı. Kendisi dahil herkesin rolüne iyice kaptırdığından emin olduktan sonra Zimbardo altıncı günün sonunda deneyi bitirdi.
Ünlü deneyi çevreleyen etik meseleler sıklıkla Zimbardo'nun önceki fakülte arkadaşı Stanley Milgram'ın 1961'de Yale Üniversitesi'nde gerçekleştirdiği Milgram deneyi ile mukayese edilir.
Bu olay filmlere de konu olmuştur. İlk olarak 2001 Almanya yapımı Deney filmine daha sonra 2010 yapımı The experiment filmine ve son olarak 2015 Amerika yapımı aynı adlı
The Stanford Prison Experiment filmine konu olmuştur.”
Görüldüğü üzere bu ünlü deney hem insanların rollerini benimseme süreci ile ilgili bilgileri somut olarak göz önüne sermiş hem de deneyin sisli havası filmlere konu olmasını sağlamıştır.
Etik tartışmalarını bir kenara bırakacak olursak bu deney bile Zimbardo’nun ne kadar önemli bir bilim insanı olduğunu göstermeye yetecek cinsten.
Dünyada ender rastlanan bir güzelliği içinde barındırıyor Denizli. Pamukkale ilçesinde bulunan
travertenler yerli ve yabancı bir çok turistin ilgisini çekiyor.
Unesco Dünya Mirası Listesi’nde yer alan
Hierapolis Antik Kenti de Denizli sınırları içerisinde. Bunun dışında da bir çok antik kent yine Denizli’nin kültür zenginliğinin içinde yer alıyor.
Uluslar Arası Çocuk Şenliği’nden Japon Filmleri Festivali’ne kadar bir çok ulusal etkinliğe de ev sahipliği yapıyor.
Hasılı Denizli tarihiyle, kültürüyle ve doğasıyla oldukça zengin bir şehir. Ülkemizin bir çok şehri gibi gez gez bitmeyecek bir güzellik.
Ama gel gelelim bir de hayatın gerçekleri.
Anadolu’daki bir çok şehir sahip oldukları bu güzelliklerin yanında İstanbul’un gölgesinde kalmış durumda.
İstanbul da malumunuz. Yılların başkenti. Roma’dan Osmanlıya dünyanın en büyük imparatorluklarının merkezi. Bugünkü büyüklüğü ile bırakın şehirlerimizi dünyadaki bir çok ülkeden daha büyük ve gelişmiş bir il. Boğazı, tepeleri ve tarihi derken kendi yerli halkı dahil kolay kolay gezilerek bitirilecek bir yer değil.
Tabi bu illeri anlatmamın sebebi doğrudan bir karşılaştırma yapmak değil. Her şehir kendi içinde güzel.
Eğer sesi, gürültüyü, kalabalığı çok sevmiyorsanız zaten İstanbul yaşanacak bir şehir değil.
Ama buna rağmen yaşamak zorunda olanlar var. Güzelim şehirlerini, ormanlarını, nehirlerini ve bahçelerini bırakıp gelenler var. Çünkü İstanbul özellikle finansal gücü ile tam bir çekim merkezi. Gelenlerin hepsi memnun olmasa da bırakıp gidenlerin sayısı çok az.
Bu cazibe yeni cazibeleri doğuruyor. Bütün büyük konserler burada, ünlü isimlerin büyük çoğunluğu burada, yerel-ulusal ve uluslar arası dev organizasyonlar burada.
Durum böyle olunca istemsiz bir şekilde akla şu soru geliyor; “Zimbardo Denizli’ye neden gider?”
Cevap ; “Neden gitmesin ki…?”. Aslında bir çok şehre bir çok iyi isim gitmeli. Hem İstanbul bu yükten kurtulmalı hem de yeni ufukların kazanılması için bütün şehirlere eşit ölçüde yatırımlar yapılmalı.
Keşke bir süre sonra şöyle reklamlar görsek;
Irvin D. Yalom- Eskişehir Konferansı
Kojin Karatani- Kayseri Sosyoloji Sempozyumu
Shaphiro- Çorum EMDR Sempozyumu…
Böylece ülkenin entelektüel ortalamasını yaygınlaştırsak.
Dönelim Denizli’de konferans veren Zimbardo’ya. Pamukkale Üniversitesi “
IV th International Eurasian Educational” etkinliği kapsamında ağırlamış Zimbardo’yu. Yani eğitime yeni bakış açıları sağlamak üzere bir araya gelmişler. Ülkemizden de eğitim alanında önemli işlere imza atmış isimler katılmış etkinliğe.
Pamukkale Üniversitesi’ne teşekkürlerimizi sunmayı ihmal etmeyelim. Zamanı olanlar gelecek yıl için yerini şimdiden ayırtsın.
Programa dinleyici olarak katılan psikoloğumuz
Canan Tan’ın gözlemlerini de aldık. “Zimbardo , enerjik, sempatik ve esprili bir kişilik…” diyor. İzlediğim kısa bir videosunda şarkı söylüyordu. Konuşmaya başlamadan önce şarkı ile hem kendini hem de dinleyicileri rahatlatıyor. Size o bilgiyi seve seve alma fırsatı sunuyor. Bilginizi mutlu ediyor adeta. Hatırlatalım kendisi 84 yaşında…
Neyse efendim sonuçlandıralım.
Bilgi güzeldir; eğer bilge de güzelse tadından yenmez…
Bilgiyle kalın.