İbn-i Haldun kadar geniş bir vizyonum yok. Bu sebeple çerçeveyi daralttım. Büyük ihtimalle İbn-i Haldun'un söylediği "Coğrafya kaderdir." sözünün anlamına oldukça yakınım.
İbn-i Haldun bu veciz sözü ile yaşadığınız ülkenin ve içinde bulunduğunuz toplumun geleceğiniz üzerindeki etkisinden bahsediyor.
Bizim çerçevemizde bahsi geçen lokasyon da doğmuş olduğunuz mahalle ve semte işaret ediyor.
Kimse özel yetenekler ve daha büyük bir beyinle gelmiyor dünyaya.Yani doğum anında hepimiz benzer doğal imkanlarla selamlıyoruz dünyayı. Belli başlı bazı dürtüler var. Emme, tutma bunların ilklerinden ve en önemlilerinden. Bu eylemler hemen hemen bütün çocuklarda aynı.
Önemli olan doğum sürecinden sonrası.
Nasıl bir ailede dünyaya geldiğiniz ve nasıl bir mahallede doğduğunuz geleceğinizin şekillenmesi konusunda önemli anahtarları içeriyor.
Ailenin sizin için atacağı adımlar, geleceğiniz için yapacağı yatırımlar kişilik özelliklerinizin oluşumunda kilit rol üstlenecek.
Bir de doğum lokasyonunuz var.
Eğer doğduğunuz ve büyüdüğünüz çevre sahip olduğunuz ya da henüz keşfedemediğiniz yeteneklerinize cevap verecek düzeyde değilse işiniz zor. Yaptığınız çalışmalar ve girdiğiniz diyaloglar sebebi ile "deli bu ya, yaklaşmayın pek" ithamlarına maruz kalabilirsiniz.
Ama gelin görün ki başka bir mahallede doğan ve sizinle aynı yeteneklere sahip olan başka bir çocuk "aranan adam" olarak değerlendiriliyor.
İş ilanında "deli dolu, çılgın fikirleri olan, yeniliğe açık takım arkadaşları" arıyoruz diyor. O şanslı çocuk da hemen cv'sini gönderip bir mesaj iliştiriyor e-postaya;"aradığınız çılgın benim..." Hooop gelsin yeni iş.
Evet siz mahallenizde "deli" yaftası yiyip dışlanırken Nişantaşı'nda doğmuş olan Berk "Abi çok çılgın çocuk ya. Öyle kreatif fikirleri var ki insanın aklı almıyor..." nidaları ile süzülüyor.
Sosyal medya uzmanı diye bir meslek dalı çıkıyor. Senin bundan yıllar sonra haberin oluyor. Bir bakıyorsun yaptıkları işlere aslında senin çok rahat yapabileceğin ve iyi projeler ortaya koyabileceğin türden. Ama senin mahallende ne Apple satıcısı var ne de iyi kurgulanmış stüdyolar. Onlar haberi senden çok önce almış ve imkanları seninkinden çok daha fazla.
Güzel bir sesin var. Süper besteler yapıyorsun. Ama önemli bir prodüktör hiç bir zaman sizin sokaktan geçmiyor. Levent'te oturan şanslı arkadaş ise İstinye Park'a her gittiğinde senin hayalini kurduğun bir çok insanla yüz yüze gelebiliyor. Senin şarkılar güzel olsa da "ya ne biliyim olmamış sanki"lere maruz kalıyor. Ama aynı şarkıyı diğer arkadaş yazıp piyasaya sürse "süper parça yapmış adam" ünvanını kapıveriyor hemen. Ben en azından bu konuda güzel bir teknik geliştirdim. Bir şiir ya da bir yazı yazdığımda arkadaşlarıma okurken öncelikle "Bakın size Cemal Süreya'dan çok güzel bir dörtlük okuyacağım.." diyerek başlıyorum okumaya. Dipleri düşüyor. "Adam ne güzel yazmış; Tam duygu insanı; İşte şiir budur; Ne varsa eskilerde var..." gibi sözler ediyorlar. Sonra gerçeği söylüyorum. Suratları asılıyor. Ama önemli değil. Ben alacağımı aldım...
Hasılı demem o ki kendinizden şüphe etmeyin. İyisiniz, hoşsunuz.. Deli falan da değilsiniz. Sadece imkanlarınız farklı. Siz de güzel filmler, diziler, müzikler yazabilirsiniz. Biraz da doğru isimlere ulaşmak için çaba harcayın.
Bakarsınız hayalinizdeki isimlerle komşu olursunuz.
Tabi bunların hepsini topluma faydalı işler olsun diye yapmak lazım. Diğer hedefler üzerinden giderseniz tökezlemeniz kaçınılmaz olur.
Yeteneklerinizi paylaşabileceğiniz güzel lokasyonlar dilerim.