Teknolojik ve toplumsal gelişmeler insanların eğilimlerini de değiştiriyor. "Nerede o eski bayramlar..." diye yakınanların özlediği aslında eski bayramlar değil; alış oldukları çocukluk yılları. Market poşetini kaydırak yapıp yokuşlardan kaymalar, bilyalı kızakla yapılan yarışlar, misket biriktirme çabası, turbo sakızları derken çocukluğun özlemi buram buram tüter burunlarında.
Ben de yaşlı sayılabilecek bir yaştayım. En azından sürekli muhabbeti yapılan "90'ların" çocuğuyum.
O zamanların çocukları şimdi 90'lıların askere gittiğini duyunca şaşırıp kalıyor.
Şimdi hep birlikte
Tetris'in çıktığı yıllara geri dönelim.
Lambada ve
sanal hayvanların oldukça moda olduğu yıllar. Eğer siz Tetris alabilen gelir düzeyinde bir ailenin çocuğu iseniz şanslısınız.
Ama tetris sahibi olamadıysanız "lan nolur ver bi el de ben oynuyayım..." takımına dahilsiniz. Herkes uzun çubukları, "L"'leri ve "Artı" işaretini ilgili şekle dahil ederken siz omuz üstünden melül melül onları izlediniz.
Hem oyun keyfinden uzak kaldınız hem de önemli bir sosyalleşme imkanını kaçırdınız.
Şimdi imkanınız varsa şu karşılaştırmayı yapın lütfen. Farklı imkanlara sahip olan bu arkadaşlarınız şuanda nelerle uğraşıyorlar. Yani tetrisi olmadığı için hüzünlenen çocuk veya tetris çıkar çıkmaz alıp saatlerce oynayan çocuk sosyal statü anlamında ne gibi farklılıkları yaşıyor?
Burada çocuk psikologlarının uzmanlık alanını işgal etmek gibi bir niyetim yok elbette. Ama en azından benim baş edemediğim yorucu bir teknolojik gelişim süreci var. Çocuğa televizyon izletmeden,akıllı telefonla oynatmadan veya bilgisayardan uzak tutarak harcadığımız efor bize nelere mal oluyor bilemiyorum.
Bu konuda yapılan uyarıların büyük bir çoğunluğu sorumluluğun tamamen ebeveynlerin üzerine bırakıldığı yöntemlerle dolu. Daracık, bahçesiz ve içi mobilya dolu site evlerinde çocukların enerjisini atacakları yeteri kadar alan olmadığı gibi bir de anne-baba düşmanlığı besleniyor.
Evet hem çocuklarımızı bu teknolojik "illetlerden" uzak tutacağız hem de onların bizi sevmesini arzu edeceğiz. Komşunun küçük yavrusu strateji oyunlarında atladığı levelleri ağzı sulana sulana anlatırken sizin "yaramaz" alt dudağını büzmüş bir şekilde onu dinleyecek. Ya da eltinizin kızı "Karlar Ülkesi"nden gördüğü kostümlerle caka satarken sizin küçük prensesiniz onu önemsemiyor gibi yapıp içinde canavarlar besleyecek.
Bu zorlu çelişki her birimizi çok yoruyor. Ne yapacağımızdan da tam emin değiliz.
Lütfen gelin hep birlikte çocuk psikologlarını ve pedegogları sıkıştıralım. Onlardan ısrarla farklı çözümler isteyelim.
Şunu açıkca soralım; "Biz bu çocuklara bilgisayar oynatalım mı oynatmayalım mı?" "Elsa'nın kıyafetlerini alalım mı almayalım mı?" ya da bunları ne şekilde hangi peryodlarla yapalım? Yani "Benim tetrisim yoktu onunki de olmasın" diye mi düşüneceğiz yoksa "Benim yoktu ona mutlaka almalıyım" psikolojisinde mi olacağız. Ya da çocuğumuzun bizim uzantımız olmadığı, bizden ayrı birey olduğu gerçeği ile yüzleşip onun ihtiyaçlarını kendi çocukluk yaşantımızdan bağımsız olarak yeniden mi tanımlayacağız?
Kim bilir belki de çocuğumuzun bu eyilimleri güzel yeteneklere dönüşebilir.
Mutlu kalın.