ŞU ANDA KARŞILAŞMALAR, ETKİLEŞİMLER VE İLİŞKİ
İnsan psikolojisinin detaylarına inmek istenildiğinde daha yolun en başında karşımıza nasıl bir yol izleyeceğimiz sorusu çıkar. Geçmişi ve geçmişin etkileri üzerinden açıklamalar getiren temel bakış açısı birçok değişik terapi ekolleri oluşturmuştur. Şimdiki ana vurgu yapan, içinde yaşanılan an üzerinden insanı inceleyen ve açıklama getiren farklı bakış açısı aynı zamanda bilinçdışından ziyade bilinçliliği vurgulamaktadır. Burada bahsedilen bilinçlilik ve bilinçdışı ayrımının da çok net belirlenemeyecek birçok renk tonları gibi geçişli bir alan olduğunu söylememiz gerekir.
Şimdi, canlı ve bilincinde olduğumuz, hayatımızı doğrudan yaşadığımız andır. “Şimdi ve burada “ birçok terapi ekolüne göre insanın gerçekliğini yaşadığı ve psikolojik çalışmaların değişimi sağlamak üzerine odaklandığı bir alandır. Günlük ilişkilerde kişinin yaşam seyrini değiştiren karmaşık olaylar, genellikle sadece olay gerçekleştikten sonra değil, aynı zamanda olay gerçekleşirken de anahtar olarak deneyimlenen bir anda meydana gelirler.
Şimdiki an her zaman ilerler. İlerlerken geleceği tüketerek, geçmişi kendi içinde canlı tutar. Ancak şimdiki anın kendisi çok kısadır. Şimdiki an, geçmişte doğrudan olan dışında çok az şeyin yer aldığı, zamanın neredeyse ölçülemeyecek kadar ince bir dilimidir. Etkin bir şekilde, burada artık şimdi değildir.
Zamanı deneyime katmayı, içinde yaşanılan anı, farkında olunan ve bilinçli farkındalıkla yaşanan bir zaman dilimi olarak yaşamayı hayatımızın büyük zaman diliminde gerçekleştiremeyiz. Kendimizle ilgili öykülerin öncesine, sonrasına veya öykü esnasında doğrusal saat zamanını yerleştirmek kolaydır. Şu anda olan deneyimlere öznel zamanın nasıl yerleştirileceği daha az nettir. Bu öznel zaman olmadan, şu an sırasında ard arda yaşanan olayları birbirine bağlayıp, tamamen tutarlı bir deneyime asla çeviremeyiz.
Hayat gerçekten deneyimlenirken, şu an hala gözler önüne serilirken şimdi yi nasıl tanımlayabiliriz. Yunanlıların öznel zaman kavramı kairos’u burada kullanabiliriz. Kairos, zaman ilerledikçe olan şeylerin geçiş anıdır. Olaylarda yeni bir koşulun önümüzde gelişmesidir ve bir anlık farkındalık içinde oluşmasıdır. Kendi sınırları vardır, doğrusal zamanın geçişinden kaçar veya ötesine gider. Yine de bir geçmiş içerir. Olaylar harekete zorladığında veya harekete geçmek için uygun olduğunda Kairos buna imkân veren andır. Olaylar bu anda bir araya gelir ve bu karşılaşma bir farkındalığı başlatır. Bu an kişinin kaderini değiştirmek için küçük bir adım atabileceği bir andır. Bu adımı atsın veya atmasın hayatın gidişatı değişir. Bu, oluşum ve uygun zaman için küçük bir penceredir. Büyüklüklerine bakmadan bütün şu anlar aynı zamanda kairos anları olarak tanımlanabilir.
Olayların bilinçlilikte belirmeleri ve zihinde nasıl göründüğü yaşadığımız anı algılayışımızı belirler. Şimdiyi oluşturan saniyeler içinde ortaya çıkan, küçük ama anlamlı etkiler oluşturan anlar şu an dediğimiz zaman sürecini belirler. Şu an yaşanırken olaydan sonra onu tekrar oluşturan dil tarafından yakalanamaz. Yaşanılan deneyim vardır ama söze dönüşen anlatımı, yaşanılan değildir, her ne kadar onu tanımlamaya çalışsa bile. Anlatım geçen anı yeniden keşfetme çabasıdır. Yaşanmış olan öykülenemeyen özgün an ve daha sonra yaşananların anlatıldığı şu an olarak iki farklı şu an oluşmaktadır aslında. Şu an tanımında yaşananlar belirli süreçlere ayrılabilir; bilinçliliğe bağlı olaylar ve bilinç akışındaki boşluklardaki bilinçsiz aralar. Öyküsel anlatıma geçildiğinde anlatılan öyküsel mikro anların bir veya daha fazla andan oluştuğunu anlayabiliriz.
Şu anların bazı özelliklerinden aşağıdaki gibi bahsedebiliriz:
• Şu anlar inanılmaz derecede zengindir, olaylar çok kısa sürede gerçekleşse bile çok fazla şey olur.
• Şu an, öznel şimdinin konusudur. Gerçek veya sanal olması fark etmeksizin kişinin zihninde ne varsa şu anın kapsamındadır.
• An bütün bir olaydır, bir geştalttır. Onu oluşturan küçük birimler değil psikolojik olarak ele alınan konu bir bütündür.
• Şu an kısadır. Anlatım olarak uzun uzun bahsedilebilecek birkaç an süre olarak bir veya birkaç saniye içinde başlayıp sona ermiş olabilir.
• Her bir şu an yaşanan bir hikâye anlatımı olarak ortaya çıkar. Çok kısa hikâyeler sınırlı duygulanımlar ile çevrelenir
• Kısa anlar ilişkisiz, izole edilmiş, bağlantıları kopuk olarak yaşanmaz. Kişisel tarz, geçmiş deneyimler, zihinden geçenler veya çatışmaları da içeren yoğun bir harman ile beraber yaşanır. Psikodinamik olarak anlar birbirleriyle ilişkilidir ve her biri ayrı ayrı geçmiş deneyimleri içerir.
Şimdi dediğimiz zaman birimi bir zamansal uzunluğa sahip olmalıdır ve aynı zamanda tek bir öznel şimdi sürecine ait olmalıdır. Bunun süresini anlamak için müzikten bir örnek verebiliriz: Kısa bir müzikal parça, müzik dinleme deneyiminin en temel algılama birimidir. Günlük hayattaki şu anın benzeridir diyebiliriz. Hissedilen bir süresi vardır ve genellikle iki ila sekiz saniye arasında değişen bir süre olarak algılanır. Şu anın süresi ortalamada üç dört saniye civarında olup bir ila on saniye arasında sona erer. Bu sürenin belirlenmesi için üç ana neden vardır: 1-Algısal uyaranların anlamlı bir şekilde gruplanabilmesi için, 2-davranışsal performansların işlevsel birimler oluşturabilmesi için ve 3-bilinçliliğin ortaya çıkmasına izin vermek için.
Notalar ve anlar, müzik parçasını, bölünmüş olarak değil sürekli bir akışın içinde bizim de dâhil olduğumuz bir şekilde oluşturur. Evrensel bir varoluş yaşanır ve parça ilerledikçe zihnimizde şekillenir. Şu an akışta yaşanır ve gelecek şu an boyunca parçanın yolculuğunun her anında gelecek oluşturulur. Şimdiki zaman geçmişin kontrolü altında oluşur ve geçmiş şimdiki zaman tarafından şaşırtılabilir, değiştirilebilir ve gerçekleştirilebilir. Geçmişin hangi parçalarının yeniden canlandırılmak ve bir araya getirilmek üzere seçileceğine şimdiki zaman karar verir. Geçmiş ve şimdiki zaman hep birbirleri üzerinden çalışır. Şu an hiçbir zaman tamamen geçmiş tarafından oluşmadığı gibi gelecek tarafından da tamamıyla silinemez.
İki veya daha fazla kişinin karşılıklı etkileşimleri bağlamında ortaya çıkan şu anlar kişisel olarak iç dünyada yaşananların yanı sıra kişiler arası sürece dair birçok etkileşim barındırır. Sürece dair deneyim kişiler arasında ve onlar arası ilişkiler ile beraber meydana gelir. Birlikte yaşanan bu deneyim her birinin bir diğerinin deneyimine sezgisel olarak katılımı sayesinde zihinsel olarak paylaşılır. Karşılıklı deneyimin özneler arası paylaşımı söze dökülmeden kavranır ve ilişkilerinin örtük bilgisinin parçası haline gelir. Paylaşım katılımcılar arasında ilişkilerini değiştirecek yeni bir özneler arası alan oluşturur ve birlikte farklı yönlere gitmelerine izin verir. O an hafıza da kodlanır ve bilinçlilikle ilgili özel bir şekle girer, daha da önemlisi geçmişi yeniden yazar.
Karşılaşmalarda özneler arası bir etkileşim olarak adlandırılan zihinsel bir durum ortaya çıkar. Karşılıklı olarak zihinlerin birbirine nüfuz etmesi sonucunda “benim bildiğimi senin bildiğini biliyorum” veya “benim hissettiğimi senin hissettiğini biliyorum” dememize izin veren durum yaşanır. Kendilik ve diğerleri arasındaki sınırlar hala belirgindir ama biraz fazla geçirgendir. Bizim niyetlerimiz ötekilerin hissedilen niyetleri ile birlikte değişken bir diyalogda doğar veya değiştirilir. Bizim duygularımız ötekilerin niyetleri, düşünceleri ve duyguları tarafından şekillendirilir. Düşüncelerimiz, bu diyalog sadece kendimizle olsa bile diyalog içinde yaratılır. Zihinsel yaşantı birliktelik içinde oluşturulur.
Başkalarının zihinsel durumlarını okuyabilme, niyetlerini anlayabilme, duyguları takip edebilme, eylemlerini takip edebilme kısacası başkalarıyla empati kurabilme ve özneler arası etkileşim oluşturabilme ayna nöronları sayesinde mümkün olabilir. Bu nöronlar motor nöronlarının yanında bulunur. Başkalarının eylemlerine taklit etmeden, doğrudan katılmamız bu sayede mümkün olabilir.
Özneler arasılığın en önemli etkenlerinden bir tanesi de başkalarının niyetlerini okuyabilme özelliğidir. Uyumlanabilme, birlikte iş yapabilme ve ortak ritim tutturabilme davranışları algılama özelliğimizin yanında karşımızdakinin anlık davranışsal niyetlerini algılayabilmekten de geçer. Doğumdan itibaren, serbest oyun sırasında anne ve bebek davranışlarındaki karşılıklı sıkı koordinasyon gözlenmiş ve deneylere konu olmuştur. Örneğin bir deneyde farklı odalarda ama birbirlerini monitörden gören ve duyan anne bebek ilişkisinin akışına yapılan müdahale ile oluşturulan ses veya görüntü akışındaki bir saliselik bir gecikme bebek tarafından hemen algılanmakta ve iletişim bozulmaktadır. Diğer insanların güdülerini veya niyetlerini okumadan veya bunlardan anlam çıkarmadan, o insanlarla birlikte faaliyette bulunamayız. Herhangi bir olayda niyetlerin okunması hayatın erken dönemlerinden itibaren mümkündür ve kaçınılmazdır. Özneler arası buluşmalar kısa sürelidir. Bir veya birkaç şu an içinde yaratılırlar. Şu an, özneler arasılığın birlikte yaratılmasında yer alır. Herhangi bir olayda özneler arasılık ve bağlanma birbirini destekler. Hayatın ilk aylarında bakım verenin duyarlılığı ve cevap verme yeteneği özneler arasılığın dışa vurumu ve güvenli bağlanma için bir ortam oluşturmaktadır. Bu iki güdüsel sistem hayatta kalmak için gerekli olan grup uyumunu sağlamlaştırmak amacıyla birlikte hareket ederler.
Kendimizle olan etkileşimde kendi kimliğimizi ve kendi bütünlüğümüzü tanımak, sürdürmek ve yeniden yerine oturtmak için ötekilerin bakışına ihtiyacımız vardır. Burada da ötekinin önemsemesine duyulan ihtiyaç her zaman önceliklidir.
Farkındalık, deneyimle ilgili bir nesneye odaklanma ile ilgilenir. Bilinçlilik, meta-farkındalık veya farkında olduğumuzun farkında olma süreci ile ilgilidir. Bilinçlilik tüm vücudun çevreyle olan motorsal ve zihinsel bağlantısında ortak bir niteliktir.
Bilişsel bilimlerde son zamanlardaki paradigma değişimi, zihnin bağımsız ruhsal bir varlık olmadığını belirtir. Aksine, düşünmenin kendisi hareket ve eylemlere olduğu kadar, bedenden kaynaklanan duygulara da bağlıdır ve onlara gereksinim duyar. Bilinçlilik aslında gizemli olandır. Şu an, sezgisel ve örtük olarak oluşmasına rağmen bilinçliliğe ulaşır.
Şu an devam etmekte olan yaşam, gizemi çözülecek bir problem değil, mikro iletişimlerin ördüğü bir doku olarak düşünüldüğünde anı yaşamaya bir adım daha yaklaşmış olabiliriz.
Kaynaklar:
Daş, Ceylan; Gestalt Terapi, HYB Yayıncılık. 2010.
Merleau-Ponty, Maurice; Algının Önceliği (Le primat de la Perception et ses consequences philosophiques, Editions Verdier, 1996) Kabalcı Yayınevi, Kasım 2006
Stern, Daniel; Bir Bebeğin Günlüğü (Diary of a Baby), Litera Yayıncılık. 2011.
Stern, Daniel; Psikoterapi ve Günlük Yaşamda Şu An (The Present Moment in Psychotherapy and Everyday Life), Psikoterapi Enstitüsü. 2012
Stern, Daniel; Bebeğin Kişilerarası Dünyası (Interpersonal World of the Infant), Psikoterapi Enstitüsü. 2012.
Watts, Alan W.; Güvencesizlikteki Bilgelik (The Wisdom of Insecurity), Söz Yayın Oyunajans Yayımcılık. 2001.