Üniversitelerin ve sivil girişim platformlarının son yıllarda en popüler konularından biri “girişimcilik”.
Üniversitelerin kurumsal olarak içinde yer almaya çalıştığı ve ilgili öğrenci kulüplerinin sürekli olarak konunun uzmanları ile program yaptığı bir başlık olarak karşımıza çıkıyor.
Dikkat edecek olursak salonların hepsinin dolup taştığı gözümüze çarpıyor. Öğrenciler ünlü girişimcilerle konuşmak için sıra bekliyor. Uzaktan baktığımızda umut veren bir tablo olduğunu görmek zor değil. Hayalleri peşinde koşan ve öğrencilerin hayallerine verdiği değeri görmek çok güzel..
Peki bu hayallerin ne kadarı realize edilebilir durumda? Bu kadar çok insanın girişimci olabileceği fırsatlar mevcut mu? Devasa salonlarda dinlediğimiz başarı hikayeleri eksiksiz mi? Duymak istemeyeceğimiz ya da duysak da anlamlandıramayacağımız kısımları yok mu? Bize yansıtılanla , gerçek arasındaki şeffaflık doğru orantılı diyebilir miyiz yani ?
Soruların cevaplarına geçmeden önce sizlere “simülasyondan” bahsetmek istiyorum. Simülasyon; “gerçeğin benzeri değil olmayan bir şeyi varmış gibi göstermektir…” diye ifade eder, Jean Baudrillard. Simülasyon sayesinde canımız acımadan savaş oyunu oynayabilir, düşme tehlikesi olmadan uçabilir ya da ıslanmadan yüzme hissine ulaşabiliriz. Evet ıslanmayız ama yüzmüş gibi keyif alırız.
Girişimcilik, simülasyon kadar gerçeğin uzağında duran bir kavram değil. Ancak girişim atılımı içinde olunan dönem, böyle bir yanılgı yeterince yanıltıcı duyguyu içinde barındırıyor.
Girişimcilere duyulan saygıyı yakalamak, başarılı olmak, hedeflerine özgürce koşabilmek, var olan sistemin dışında kalıp, daha ferah bir çalışma düzeni oluşturabilmek gibi birçok motive edici sebep gençleri romantik bir sürecin içine sokuyor. Bu romantik ve “platonik aşk yaşama” benzeri süreç boşluğa atılan adımlara sebep oluyor.
Konuya sanatsal bir örnekle devam edecek olursak;
Aşağıdaki ekran görüntüsü 4. Yol Kuramı’nın kurucusu olan Gurdjieff’in Youtube’da yayınlanan bir müziğinde kullanılan resme ait. Dinlemek isteyenler için eserin ismini de yazalım; Songs of Sayyids and Dervishes.
Şimdi bu resme dikkatlice bakalım ve bize ne hissettirdiğini kendimizle paylaşalım.
Ben küçük bir anketle birkaç arkadaşımın düşüncesini aldım; huzur dolu, insanın kendisi ile başbaşa kalabileceği, doğayla iç içe, oldukça organik ve sakin bir yaşam alanı…Hatta bir arkadaşım görünen ağaçların altında kahve yudumlamanın ruha ne kadar iyi geleceğinden bahsetti.Bu resme bakmanın onlarca yolu var. Ama risk altında değilseniz ya da riskleri göz ardı edebilecek rahatlıktaysanız göreceğiniz şey büyük ölçüde yukarıda yazılanlarla aynı olur.
Pesimist olduğumu düşünenler olacaktır ancak benim bu resimde gördüğüm detaylar biraz daha farklı. Baktığımda; ‘’ Tarlanın içinde fareler, yılanlar dolaşıyor. Yürümeye kalktığınız zaman ayağınıza dikenler batabilir. Hava çok sıcak ve güneş çok yakıcı. Bırakın ağacın altında kahve içmeyi 2 dakika soluklanayım deseniz börtü böcek sarıyor etrafınızı. Tarlanın önündeki birkaç evde hayatını idame ettirebilmek için burada yaşayan aileler var. Yazın sıcağın altında bu tarlayı ekip biçmeleri gerekiyor. Sağlık ve eğitim imkanlarına ulaşmaları oldukça zor. Evler sobalı ve ısınma başlı başına bir sorun…’’. Ne düşündüğünüzü duyar gibiyim. Farkındayım çok kötümser bir bakış açısı oldu. Ancak romantik bir yaklaşımdan çok daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum.
Burada önemli olduğunu düşündüğüm şey ise; girişimciliğin bakışını yönlendirmesi gereken iki veri; biri oldukça iyimser ve kolaylaştırıcı, diğeri riskleri sağlıklı bir şekilde algılamasına yardımcı olacak şekilde kötümser…
İşte anlatılan başarı hikayelerinin birçoğu bu resmin hissettirdiği sıradan algıya benziyor. Yanıltıcı denecek düzeyde eksik ve gereksiz derecede romantik. Ancak bu, ne hikayenin ne de anlatıcının suçu. Suç, bu tabloya bakanların içlerindeki “platonik aşkta” gizli. Gözleri kör eden bir duygusallık. Girişimci olacaksanız öncelikle hikayenin aslına yaklaşabileceğiniz kadar yaklaşmayı deneyin. Duygularınız gerçekle olan mesafenizi artırmasın.
Girişimciliğin ne olmadığına gelince;
Girişimcilik, alanında ün yapmış insanlarla ayak üstü muhabbet edip Instagram'lık fotoğraf çektirmek değildir.
Girişimcilik, aileden alınan sermayeye sığınıp temelsiz adımlar atmak değildir.
Girişimcilik, sosyal medya hesaplarında bir iki ürün satıp mutlu olmak değildir.
Girişimcilik, atılım yapmak istediğiniz alanın başından sonuna bütün süreçlerini öğrenmeden o alanda iş yapmaya kalkışmak değildir.
Girişimcilik, var olanların benzerlerini kötü örneklerle yeniden denemek de değildir.
Aslında bu saydıklarımın hepsi girişimciliğin küçük parçaları olarak değerlendirilebilir. Ama hiçbiri kendi başına girişimcilik sayılamaz.
Girişimin ne olduğunu ise birçok yayından okuyabilirsiniz.
Benim size tavsiyem; hangi alanda ilerlemek istiyorsanız o alanla ilgili bolca bilgi depolamanız gerektiğidir.
Eğer gömlek satacaksanız pamuk tarlasına tohumun nasıl ekildiğini öğrenerek başlayın işe. Sonra nasıl pamuğa dönüştüğünü, sonra nasıl iplik olduğunu, sonra kumaş olma serüvenini, sonra kalıplanmasını ve kesimini… Hasılı bir pamuk tohumundan bir AVM’de paketlenip müşteriye teslim edilene kadar geçen sürece dikkatlice bakın.
Sonra gömlek satmak istiyorsanız yine satın.
Herkese başarılı girişimler.