Almanya’nın küçük bir kasabasında yaşayan Hans Giebenrath’ın yaşam öyküsünü ele alan eser, Hermann Hesse’nin yaşamından izler taşımakta ve zamanının Avrupa’sını yansıtmaktadır. Ayrıca yansıttığı en önemli meselelerden biri ailelerin çocuklarına yaptığı baskıdır. Bu her dönemde, çağda ve her ülkede karşılaşılabilecek gerçeği kitapta akıcı anlatım, yalın bir üslupla okumaktayız.
Kitabın olay örgüsü Hans Giebenrath’ın sınavlara çokça çalışmasıyla başlamaktadır. Çok ders çalışan ve ailesinin biricik oğlu okulunun ve kasabasının iftihar edeceği öğrencidir. Herkes onu tanımaktadır. Kasabası ve okulundaki öğretmenler için övünç kaynağıdır. Yaşamı hep başarılarla geçmiş, çok fazla oyun oynamamış; diğer öğrencilerden oldukça farklı ve olgun bir bireydir. Lise sınavları için hiç oyun oynamamakla beraber arkadaşlarıyla da vakit geçirememekte hatta arkadaşlık edinememektedir. sosyal olmayan, içe dönük, hem çok yetenekli hem de zeki olan Hans Giebenrath, lise çağına kadar babasının öğretileri ve doğrularıyla yaşamaktadır. Lise içinde kilise eğitimi şart koşuluştur. Başka liseye gidemeyeceği Hans’a tekrar tekrar hatırlatılmış, dini bir eğitim en iyi olarak gösterilmiştir.
Dinin, teolojinin dönem için ne kadar önemli olduğunu birkaç kere okunabilecek; kitap içerindeki en önemli paragraflardan biri olan şu paragrafla anlıyoruz: " ... Çünkü teolojide de öbür bilim dallarından değişik değildir durum. Bir teoloji vardır, sanattır; bir teoloji vardır bilimdir, en azından bilim olmaya özen gösterir. Eskiden böyleydi, şimdi de böyle. Ve her zaman teolojiye bilimsel açıdan yaklaşanlar yeninin sevdasıyla eskiye boş vermiş, sanat gözüyle bakanlar ise, içine düştükleri kimi yanılgıları fazla umursamayarak pek çok kişi için bir teselli ve kıvanç kaynağı olmuşlardır. Eleştiri ile yaratı, bilimle sanat arasında öteden beri sürüp giden bir savaştır bu, birbirine denk sayılmayacak güçlerin savaşı; öyle bir savaş ki, bilim hep zaferle çıkar savaştan ama bunun kimseye yararı dokunmaz; oysa sanat dolaşıp inanç, sevgi, teselli, güzellik ve edebiyat sezgisinin tohumlarını saçar çevreye ve her zaman için de karşısında verimli topraklar bulur. Çünkü yaşam daha güçlüdür ölümden, inanç şüpheden daha kudretli."
Lise sınavı giren ve bu sınavda 2. Olarak okula girmeye hak kazanan Giebenrath, beklemediği bir başarıyla karşılaşır. Çünkü sınavda çok heyecanlanmıştır ve çeşitli korkuları vardır. Diğer öğrenciler ondan daha iyidir. Buna rağmen ikinci olması Hans’ı çok mutlu etmiştir. Ama Hans’tan daha mutlu olan biri vardır. O da babası. Bu sonucun hediyesi olarak o yaz Hans tatil yapma hakkını elde etmiştir. O yaz yapmak istediği her şeyi yapmaya başlayan Hans, kendi başına eğlenmekte, kendi başına gezmekte ve yalnız yüzmektedir. Bu faaliyetleri arada arkadaşlarıyla yapmasa da onlarla tam birliktelik kuramamaktadır. Zaten bu eğlenceli dünyası da uzun sürmemiş, Hans tekrar der çalışmaya ikna edilmiş ve tatili tekrar elinden alınmıştır. İşte bu esna da hayatı sorgulamaya başlayacaktır. Hep ders mi çalışacaktır?
Lise başladığında da herkesin başarılı, derli-toplu olmasıyla bocalamaya başlayan Hans kendini oraya ait hissetmemektedir. Fakat sürekli alışık olduğu başarılı ve uslu çocuk profilini de yıkmak istememekte; öncesinden daha fazla çalışmaktadır. Fakat yeni arkadaşlar da edinmek istemektedir. Okullarından ayrılanlar çok olmamakla beraber; yine de ayrılan çocuklara bakmakta onlardan olmak istememektedir.
Ailesinden uzakta olması onu özgürleştirmesi gerekirken, öğreticilerinin baskısı da babasını aratmamaktadır. ‘Hedefi yalnızca başarılı olmak ve ailesinin yüzünü kara çıkarmamak olan Hans bir süre sonra yalnızlığından sıkılır ve Heilner’in sorunlu dünyasına dalar. Bir gencin hayatını arkadaşlarının nasıl değiştirebildiğinin çok güzel bir örneğidir bu kitap okurken kalbiniz kırılır bir an gelir kendi gençliğinizden kesitler görürsünüz.’
Heilner, Hans’tan oldukça farklı olan bir öğrencidir. Ayrıca okulda sorunu, başına buyruk olarak tanılanır. Okuldaki herkes Hans’la Heilner’in arkadaşlık kurmasına çok şaşırır. Fakat iki arkadaş bu durumu hiç takmaz ve arkadaşlıklarının keyfini çıkarır. Zıtlık bütünleşmesi olarak okuduğumuz bu arkadaşlık lise yani ergenlik döneminde arkadaşlığın ne kadar etkili olduğunu göstermektedir bize. Hans bu arkadaşlıkla değişmiş ve başkalaşmıştır. Hocalarının uyarılarını dinlemeyen arkadaşlara çeşitli yaptırımlar uygulanmış ve bu cezalarla arkadaşlıkları iyice pekişmiştir. Örnek öğrencilikten çıkan Hans için büyük değişim başlamıştır.
Diğer değişim ise Heilner’den uzak durmak zorunda kalınca olmuştur. Onunla görüşmesine yasak konulmuş, Hans’ta eski dönemine dönebilmek için yasağı çiğnememiştir. Heilner’i yalnız bırakması onda arkadaşına dair suçluluk duygusu uyandırmış ve bu içini kemiren bir durum olmuştur. bu huzursuzluk Hans’ın hayatını önemli etkilemiş, en sevdiği arkadaşının okuldan gitmesi; okulundan daha da uzaklaşmasına sebep olmuştur. Bir arkadaşının intiharıyla ölümle yüzleşmeleri hayatı anlamlandırmakta ki boşlukları daha da ortaya çıkarmış ve Hans o okulda okumak istemediğine karar vermiştir. Okuldan ayrılan Hans’ı babası zor kabullenmiş ve yine şartlar sunmuştur. Bir zanaat elde etmesi gerekmektedir ve Hans lise arkadaşının tavsiyesiyle çıraklığa başlamıştır. Bu da hayatında başka önemli bir dönüm noktasıdır. Yine arkadaşına uymuş alkol gibi dinice uygun olmayan, babasının uygun görmediği ve hiç alışık olmadığı eylemlere başlamıştır. Huzurlu değildir fakat arkadaşına uymuştur. Aynı zamanda Hans’ın karşı cinse bakışı değişmeye başlamakta ve önceden onun için bir şey ifade etmeyen kızlara ilgi duymaya başlamıştır. Fakat o durumda da kendine uyumsuzdur. Ondan tam olarak haz alamamaktadır. Ve bu başkalaşmayla Hans eski hayatıyla yeni hayatına uyum sağlamaya çalışmaktadır.
Hans’ın yaşamında kendi istek, arzu ve dürtülerini; hem biyolojik hem fiziksel hem de düşüncel değişimleriyle uyum sağlama çabasını görmekteyiz. Hikayenin özet cümleleri olarak; Meseleyi özetleyen cümlelere yer vermiş bir paragraf “Bir ağaç budanıp da tepesi kesildi mi, köke yakın bir yerinden yeni filizler, sürgünler verir; bunun gibi, henüz ömrünün baharında hastalanıp ölüm yatağına düşen bir ruh da çokluk ilk yaşam günlerine ve sezgilerle kıpır kıpır bir çocukluk çağına döner sık sık, sanki orada yeni umutlar keşfedecek ve kopan hayat ipliğini yeniden birbirine tutturacaktır. Ağacın kökünden fışkıran sürgünler bir solukta boy atar, büyür, özsularla donanır ama yalancı bir yaşamdır ortada görünen, sürgün gelişip de eskisi gibi doğru dürüst bir ağaca dönüşemez artık.”
Günümüzde de çokça karşılaştığımız bir durum olan, ebeveynlerin baskısı, ergenlerin hem biyolojik hem hormonal hem de fikirsel olgunlaşmalarına uyumunu öyküsel anlatımla okuduğumuz Çarklar Arasında kitabı, tüm eğitimcilerin okuması gereken bir başyapıt. Onların gelişimlerini bütünsel açıdan gözler önüne seriyor. Zamanın, başkalarının istek ve arzu çarkları arasında kalmış buluğ çağı gençlerin gerçeklerini gösteriyor.
Feyzanur Savaş.