“İnsanın söyleyecekleri bu kadar çokken susmaya mahkûm olması ne feci! Ben yalnızlık için mi yaratıldım, içimi açacak bir kimseden hep yoksun kalmak için mi? İçini açamamak, gerçekte bütün yalnızlıkların en korkuncu”
İnsan toplumsal bir varlıktır. İlkel çağlardan bu yana
insan hayatta kalabilmek için ya da doğayla mücadele etmek için diğer insanlara
ihtiyaç duymuştur. Ötekinin varlığı kişiye güven ortamı sağlar ve birey bu
şekilde tehlikelerden korunabileceğini düşünür.
Eski çağlardan beri insan, acizliği nedeniyle daima başka
insanların yardımına muhtaçtır. Bir bebek doğduğu anda bakıma muhtaç olarak
doğar. Öncelikle annesiyle daha sonra ailenin diğer kişileriyle etkileşime
girerek kendi benlik inşasını gerçekleştirmeye başlar. Zamanla aileden kopup
sosyalleşmeye başlayan birey bağlanma ihtiyacını ailesinin dışındaki sosyal
ortamda arar.
İnsana
özgü bir kavram olan, deneyim ve gözlemle öğrenilen “sosyalleşmenin” ilk
basamağı ailedir. Aile çocuğa sağlıklı bir ortam sağladığında, çocuk ve anne
arasında güvenli bir bağlanma gerçekleştiğinde çocuk bundan etkilenir ve
sağlıklı biçimde sosyalleşir ve ilerleyen ilişkilerde güvenli bağlar kurabilir.
Zamanla
birey anlaşılmak ve duygularını paylaşmak ister ve böylelikle diğer insanlara
ihtiyaç duyar. Başlarda bu durum bakım için muhtaçlık olsa da zamanla daha duygusal
bir ihtiyaç olmaya başlar.
Thomas Luckmannbireylerin toplumsal hayatın gerçekliğinin üretilmesinde ve içselleştirilmesindedışsallaştırma, nesnelleşme ve içselleştirmeadımlarına ihtiyaç duyduğunu belirtmiştir. Yani kişiler eylemleri
tekrarladıklarında bu durum toplum tarafından içselleştirilerek norm haline
gelir, toplum bu eylemleri kurumsal olarak meşrulaştırarak diğer bireyler
tarafından da içselleştirmesini sağlar. Böylelikle içselleştirme kalıcı hale
gelir ve bu eylemler artık nesnelleşir. Bireyler toplumun kabulünü ve onayını
almaya ihtiyaç duyar ve bu yüzden toplum kurallarını içselleştirerek yaşamlarını
sürdürür.
Toplumsallaşma
ile ilgili sosyal psikologlar tarafından bir takım çalışma ve deneyler
gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bunlardan bazıları Miligram deneyi, hapishane
deneyi, otokinetik etki deneyidir. Bu deneyler sonucu insanların yanlış
olduğunu bilseler bile topluma uyma ve itaat davranışı, toplumun onlara
biçtikleri rolleri farkında olmadan nasıl sahiplendikleri, toplum tarafından
oluşturulan kalıp ve yargıları bireyin özümsediği ve bireyin toplumsal olan
veya olmayan durumlarda tepkisinin yönünü etkilediği görülmüştür. İnsan bir
yandan sosyal bağlarını devam ettirip onay alma ve takdir görebilme arzusunda
diğer yandan da yalnız var olabilme, bağımsız kalabilme isteğindedir. Yıllar
geçtikçe bu iki ihtiyacı doğru zamanda ve şekilde karşılamayı öğrenir insan.
Fakat zaman zaman birey topluma uyum sağlamakta zorlanabilir, etrafındaki
sosyal destek azalabilir, toplumdan izole edilebilir. Ve bu durumlar sonucu
yalnızlaşabilir.
Yalnızlık
sadece etrafımızda insanların olmaması değildir. Etrafımızda insanlar varken de
yalnız hissedebiliriz. Yalnızlık aslında kişiler arası karşılıklı aktarım ve
etkileşiminin yokluğu olarak ta tanımlayabiliriz. İnsanın anlaşılma ve duygu
paylaşma ihtiyacı olabilir. Birileriyle beraber olabilirsiniz etrafınızda çok
fazla insan olabilir ancak bu sosyal ihtiyaçlar karşılanmadığında siz yine
yalnızsınızdır.
Orson
Welles “yalnız
doğarız, yalnız yaşarız ve yalnız ölürüz. Sadece aşk ve arkadaşlık
hissettiğimiz dönemlerde yalnız olmadığımızı düşünürüz” der.
Welles’
in bu sözünde dediği gibi evet insanlar yalnız doğup yalnız ölürler. Her birey
kendi hayat mücadelesini verir, her bireyin sorumluluğu kendine aittir ancak
insan sosyal bir varlık olduğundan dolayı yaşamı boyunca doğası gereği
sosyalleşmeye ihtiyaç duyar bu yüzden ’’yalnız yaşarız’’sözü her insan için geçerli olmayabilir.
Nietzche
‘nin kardeşine yazdığı bir mektupta şu satırlar geçiyor : “İnsanın
söyleyecekleri bu kadar çokken susmaya mahkûm olması ne feci! Ben yalnızlık
için mi yaratıldım, içimi açacak bir kimseden hep yoksun kalmak için mi? İçini
açamamak, gerçekte bütün yalnızlıkların en korkuncu”
Bu sözler, insanın iç dünyasının
derinliklerinde hissettiği yalnızlık ve içini açma arzusunun önemine vurgu
yapmaktadır. İnsanlar, sosyal bağlantılar ve anlamlı ilişkiler kurarak, iç
dünyalarını ifade etme ve paylaşma ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
Yalnızlık
bazıları için bir seçim olsa da insan psikolojisi
üzerinde olumsuz etkilere sahip olabilir ve bu nedenle içini açacak bir
bağlantıya ihtiyaç duyabilir. Çünkü
uzun süre düşüncelerle baş başa kalmak ve yalnızlık hissinin süreğenliği
çeşitli bedensel ve ruhsal sorunlara yol açabilir. Bu sorunlardan birisi de
depresyondur.
Depresyon;
genellikle birkaç faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkan karmaşık ve
en yaygın görülen zihinsel sağlık sorunlarından biridir. Yalnızlık da bu
faktörlerden birisidir. Yalnızlıkla depresyon arasında bir ilişki olduğunu
söyleyebiliriz. Yalnızlık birebir depresyon anlamına gelmez fakat yalnızlığın
geliştirdiği olumsuz duygular depresyona yol açabilir. Yapılan bir araştırmada 50-65 yaş arasındaki bireylerde yalnızlık, depresyon,
sosyal destek ve etki eden faktörler üzerine çalışılmıştır. Araştırmada ’’ Algılanan Aile ve Arkadaş Sosyal Destek
Ölçeği’’, ’’UCLA Yalnızlık Ölçeği’’ ve ’’Beck
Depresyon Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bu çalışma sonucunda bireylerin ailelerinden
ve arkadaşlıklarından aldıkları destek arttıkça yalnızlık ve depresyon
oranlarının düştüğü görülmektedir.
Yine
farklı araştırmalarda sosyal desteğin varlığının depresyon ve yalnızlığın
oluşmasını engelleyen en önemli etken olduğu saptanmıştır. Araştırmanın en
önemli bulgularından birisi ise bireylerin yalnızlıkları arttıkça depresif
belirtilerinin de arttığıdır. Prince ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da
yalnızlık durumunun depresyon olasılığını 12.4 kat arttırdığına saptanmıştır.
Sonuç
olarak insan doğası gereği başkalarına
muhtaçtır ve toplumsallaşma ihtiyacı duyar Çeşitli sebeplerden ötürü
toplumsallaşma ihtiyacının karşılanamaması zamanla kişiyi yalnızlaştırabilir.
Bu durum kişide depresyon görülme riskini arttırabilir.
Kaynaklar
Stratejik
ve Sosyal Araştırmalar Dergisi6 (1) 27-297,2022
Arslantaş,H.(2009)
50-65 Yaş Arasındaki Bireylerde Yalnızlık,Depresyon, Sosyal Destek ve Etki Eden
Faktörler, Türkiye Geriatri Dergisi 2011; 14 (2) 135-144
Geçtan, Engin. İnsan Olmak. Metis Yayınları,2002