Koronavirüs (Covid-19) sebebiyle evlerimizde kaldığımız bu dönemde hepimiz çeşitli problemlerle karşılaşıyor olabiliriz. Bağımsızlığımızı kaybetmek, sevdiklerimizden ayrı kalmak, hastalığın durumuyla ilgili söz konusu olan belirsizlik hali ve sürekli evde bulunmaktan dolayı can sıkıntısı yaşayabiliriz. Ayrıca, evde uzun süre kalma ve açık havadan mahrum olmaya bağlı olarak ani duygu değişimleri de deneyimleyebiliriz.
Bu yeni yaşam şekliyle beraber stres, kaygı, depresyon vb. sorunlar yaşayabiliyoruz. Bu sorunların elbette ki arka planında biyolojik mekanizmalar var biraz bundan bahsetmek istiyorum. Biz stres yaşadıkça, tetiklenen bu mekanizmalarımızın yüksek düzeyde aktive olması, vücutta domino etkisi başlatarak birbirine bağlı pek çok mekanizmanın da olması gerekenden fazla çalışmasına neden olabiliyor. Bu durumlarda tekrarlı olarak devreye giren allostaz mekanizması, allostatik yüke neden olur. Kısaca, allostatik yük, tekrarlanan veya kronik strese maruz kaldıkça biriken “vücuttaki aşınma ve yıpranma” olarak açıklanabilir. Bu yüke sebep olan hormonlar fazla salgılandıklarında, bizi stresten korumaktan çok diğer mekanizmalarımıza zarar verebilirler. Mesela bellek ya da dikkat gibi bilișsel ișlevlerimizde düşüklük görülebilir. Örneğin, geçen hafta yașadığınız bir anıyı hatırlamakta zorlanabilir ya da günleri karıştırabilirsiniz. Fakat tüm bu bahsettiklerimiz şu an için geçici ve normal kabul edilebilir bunu da unutmayalım. Ayrıca pandemiden önce herhangi bir ruhsal bozukluk tanısı almamış kişilerin, bu süreci psikolojik açıdan daha rahat atlatabileceği beklenmektedir. Yaşanılan bu rahatsızlık verici duygu durumları, kişilerin yapması gereken işleri tamamen engellemiyor, ilişkilerini sekteye uğratmıyor ve işlevselliğini bozmuyorsa, şu an için patolojik sınıra varmadığını söyleyebiliriz.
Biraz da bu sürecin elimizden geldiğince en iyi şekilde atlatılmasına ve tekrar olağan hayatlarımıza döndüğümüzde adaptasyonun daha hızlı ve kolay olmasına yardımcı olacak “psikolojik dayanıklılık” kavramından bahsedelim.
• Psikolojik dayanıklılığı arttırmak için sosyal bir varlık olduğumuzu unutmamalı ve mümkün olduğunca sevdiklerimizle haberleşmeliyiz.
• İçinde bulunduğumuz durumdan ötürü odaklanma süremiz azalmış olabilir, yapmamız gerektiğini düşündüğümüz işleri erteliyor olabiliriz. Bu noktada kendimize yüklenmememiz, kendimizi zorunluluk hissiyatından kurtarıp nasıl daha mutlu ve huzurlu olacaksak o şekilde bir yol izlememiz gerektiğini ve üretkenlik kaybının içinde bulunduğumuz süreçte bunun oldukça normal bir durum olduğunu göz ardı etmememiz, olası kaygı ve stres seviyemizi azaltacaktır.
• Kendimizde kaygı (endişe, korku), disforik (geçmeyen üzüntülü hali) gibi patolojik (günün büyük bir bölümünde hissedilen ve işlevsellikte düşmeye neden olması durumu) belirtiler hissedersek uzman kişilerle iletişime geçmeliyiz.
Gerekli ölçüdeki kaygı ve korku sizi önlem almaya yönlendirir. Ancak kaygı ve korku gerektiğinden fazla hissediliyorsa, bireyler kendine zarar verecek ölçüde hijyene dikkat ediyorsa, uyku ve yeme bozuklukları başladıysa, işlevselliği düşürecek ölçüde panik durumu varsa kişinin psikolojisinin olumsuz etkilendiğinin işaretidir ve psikolojik destek alması gerekir.
Bu durumlara karşı erken önlem alınmazsa bireylerin ilerleyen süreçte koronavirüsün psikolojik etkileriyle baş etmesi daha zor olacaktır.
Pandemi sürecinin getirilerinden biri olan okulların neredeyse hepsinin çevrimiçi eğitime geçmesi, çocukların da bizler gibi eve kapanmasına sebep oldu. Bu yüzden biraz da bu sürecin çocuklara nasıl yansıtılması gerektiğinden bahsetmek istiyorum.
Öncelikle çevreden, sosyal medyadan öğrenilebilecek yanlış bilgilerden çocukları korumak gerekiyor çünkü yayılan asılsız haberler ile zaten durumu tam anlamlandıramayan çocuk için olaylar daha da karmaşık hale gelebilir. Ölen kişi sayısı gibi çocuklar tarafından bilinmesi gerekmeyen haberleri de çocukların yanında izlememek ve konuşmamak gerekir.
Ellerini yıkamayı unutmak, bir arkadaşına sarılmak, elini ağzına götürmek gibi anlatmış olduğunuz önlem kurallarına uygun davranmayı unuttuğu zaman çocuğunuza kızmayın. Bu yeni sürece adapte olmak için zamana ihtiyacı olduğunu hatırlayın ve davranışlarınızla örnek olun.
Çocuklar ebeveynlerinin duygularından ve tutumlarından oldukça etkilenir. Bu sebeple ebeveynlerin olumlu düşünmesi ve süreçte çözüm odaklı davranması önemlidir. Duygularını düzenleyemeyen yetişkinler bu konuda destek almakta gecikmemelidir. Size iyi gelen şeylere odaklanın, keyif veren şeyler izleyin, dinleyin, okuyun ve çocukları da kendinizi de aşırı kaygılı kişilerden uzak tutun. Çünkü kaygı da virüs gibi bulaşır ve tehlikelidir.
Boş zihin, kaygının en sevdiği yerdir, unutmayın. Tatili evde etkinlikler planlayarak, doğa yürüyüşleri yaparak değerlendirmek de önemli bir detay. Çocuklar boş kaldıklarında kaygı verici düşüncelere daha kolay kapılırlar. Bu sebeple işlevsel bir meşguliyet yaratmak çocukların olumsuz duygulara kapılmasını önler. Okulda eksik kalınan konuları tamamlaması, zorlandığı derslere odaklanarak tekrarlar yapması, sevdiği bir etkinlik varsa onunla ilgilenmesi gibi konularda çocuklara rehberlik ederek evdeki zamanı mümkün olduğunca iyi bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olabilirsiniz.
Kontrol hali kontrolden çıkarsa uzman desteği alın. Obsesif kompülsif bozukluk (OKB) tanısı almış çocuklar bu süreçten daha fazla etkilenebilir. Ancak tanı almamış kaygılı çocukların da bazı düşünce, duygu ve davranışları günlük hayatlarını olumsuz etkileyecek şekilde değişmeye başladıysa ve giderek artıyorsa bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda uzmanlarla iş birliği yapmak olası olumsuz durumlara erken müdahalede bulunmak için oldukça önemlidir.