Madem konu aşk, 14 Şubat'a yeni bir soluk getirelim.
Aşk acısı bize ne öğretir?
Özgeci tutumların ideal olan davranış biçimlerine hizmet etmediğini,
İnsanın kendinden mesul olduğunu,
Kişi kendini düşünmezse kimsenin zaten onu onun kadar düşünmeyeceğini,
Gerçek dünyada insanların ilk önceliğinin genellikle kendisi, sonra karşısındaki kişi olduğunu,
Hiç bir duygunun sonsuza kadar saklanamayacağını,
Ruhsal yaralanmanın en az fiziki yaralanmalar kadar can acıtabileceğini,
İlişki süreçlerinde iletişimin önemini,
Kendini başkası üzerinden tanımlamanın yıkıcılığını,
Somut düşünmenin kıymetini (gerçek bir kayıp -ölüm- yasının yıpratıcılığını ve aslında onun hep bir şekilde ulaşılabilir olduğunun ayırdına varmanın işlevselliğini)
Bu tip bilişsel çarpitmaların zorlu süreçleri daha da zor aşılır kıldığını,
Olaylara dışarıdan bakabilmenin kıymetini,
Sosyal desteğin yapıcılığını,
İnsanın karar verebilmesinin ne büyük bir nimet ve erdem, aslında kendine karşı bir sorumluluk olduğunu,
Affedebilmeyi,
Acının insana nasıl güzel anlamlar kattığını ve anlamlı bakışların nereden doğduğunu,
Pişmeyi,
Ders çıkarmayı,
Kâr-zarar hesabı yapıp kendini gözetebilmeyi,
Ne yapmayacağını,
İnsanın hata yapabilen bir varlık olduğunu,
Tecrübe edinmenin kıymetini ve ileriki adımlarında bunun ne kadar işlevsel bir edinim olduğunu,
Özsaygıyı koruyabilmenin bazen aktif bir süreç gerektirdiğini,
Başetme becerilerini geliştirmeyi,
Her ilişkinin bir sonuca bağlanmasının bir gereklilik olmadığını,
Bazı paylaşımların yaşandığı şekli ile de hayata renk ve güzellik katabildiğini,
Önünde yeni bir yol açıldığını ve kendini bekleyen yeni bir serüvene etken ya da edilgen bir karar adımı uzaklıkta olduğu,
Hikâyeninse hiç bitmedigini... :)