Sınıf başkanı ol, havan olsun!
10 yaşındaki yeğenimle sohbet ediyoruz. Sohbetin ilerleyen dakikalarında biraz üzüntülü bir ses tonunda "Sınıf başkanı yardımcısıydım ama sınıf başkanı olamadım" sözleriyle dertlendi. Bu durumun kendisini neden üzdüğünü sorduğumda aldığım cevap beni düşünmeye sevk etti. Üzüntüsünün iki nedeni vardı. İlk olarak sınıf başkanı olduğunda havalı oluyorsun dedi. İkincisi ise öğretmene daha yakın oluyorsun, daha çok konuşabiliyorsun.
Bu iki sebep üzerine çok şey yazılabilir hatta yazılmalı. Öncelikle havalı olmak, hava nedir? Hava ilginin üzerinde olması, gözde olmak, popüler olmak, cool olmak, parmakla gösterilmek, özenilen kıskanılan biri olmak diyebilir miyiz? Peki havalı olmak için ihtiyacı olan şey ne? Onun çocuk dünyasında sınıf başkanlığı makamı ile bağdaştırılıyor. Neden sınıf başkanlığı? İçinde bulunduğu küçük grupta bu etiketle önde görülme hevesi, imrenilen biri olma isteği, saygı beklentisi, belki de gücün iradenin elinde olması olabilir mi?
Bütün bunlar ve daha fazlası bu isteğin kaynağı olabilir fakat beni düşündüren şey şu; Çocuklar kendi dillerinde havalı olma, popüler olma taleplerini neden bir çeşit makam, mevkii kazanımıyla statü ve etiket oluşumunu tercih ediyorlar ve niçin insani vasıflarıyla öne çıkma bilincinde değiller?
Konu çocuk olunca soruların cevabı da onların kişiliğini yoğurup pişiren biz yetişkinlere uzanıyor. Bizler çocuklarımıza kişiliğimizdeki olumlu niteliklerimiz ve değerlerimizle önce kaliteli insan olmayı ve sadece değerli bir insan olarak öne çıkmayı yeterince anlatamıyoruz kanaatimce. Mesela sevgiyi ne kadar anlatabiliyoruz? Dünyadaki yaradılışımızın kaynağında sevgi olduğunu, dünyadaki her varlığın bizim için muhakkak bir fayda içerdiğini ve tüm bu kaynakların bize sevgiden sunulduğunu, birlikte yaşayabilmemiz için en büyük ihtiyacımızın sevgi olduğunu, insanı, hayvanı, bitkiyi sevmenin kişiyi gerçekten insan yaptığını anlatabilsek. Şefkat ve merhamet göstermenin insan ruhundaki karşılığını, muhatabın ruhsal ihtiyacını nasıl karşıladığını, insanları birbirine nasıl bağladığını, merhametli insan olmanın önemini kelimelere dökerek hissettirebilsek. Cömertliğin içinde bulunduğu topluma sağladığı dengeyi, şükretmeyi, kişiye kattığı zenginliği öğretebilsek. Maddi değerlerimiz veya manevi duygularımızı paylaşmanın kişileri nasıl mutlu ettiğini, mutluluk duygusunun ruhumuzda zihnimizde bizi ulaştırdığı tatmin olma duygusu konusunda küçük kalplerini ikna edebilsek. İnsana saygı göstermenin saygı görmedeki samimiyetin gerçek kaynağı olduğunu öğretsek.. Edep ve utanma duygusunun insanı nasıl yücelttiğini gösterebilsek. Düşünerek konuşmanın, ses tonunun, kibar davranışların, hassas düşünmenin insana kattığı zarafetin naifliğin farkındalığını oluşturabilsek. Öğrenmenin, bilgi sahibi olmanın, aklı kullanmanın, kendini eğitmenin toplum içinde değerini nasıl artırdığını fark ettirsek. Kısacası kaliteli insan olmayı öğretebilsek.
Muhakkak ki her ebeveyn kendince bu hasletleri çocuklarına öğretmeye çalışıyordur fakat gözden kaçırdığımız bir şey var ki insanı gerçekten değerli yapanın etiketi değil de insani vasıfları olduğu düşüncesini çocukların bilincine tam manasıyla yerleştiremiyor olmamız.
Çocuklarla yapılan sohbetlere bakalım isterseniz. Genelde yetişkinler olarak sorduğumuz soru şu: Büyüyünce ne olacaksın? Öğretmen, doktor, mimar, mühendis.. Bu arada çocuğu yönlendirmek amaçlı suflör ebeveyn yetişir. Benim oğlum doktor olacak, değil mi oğlum?
Bu şekilde söylemlerimizle çocuklarımızı güya bilinçli bir ebeveyn olarak şartlandırıyoruz. Çocuğun tercih hakkına saygısızlık, baskı kurma, hayatını kurgulama vs. önemli sorunlar fakat bu konulara girmeden tamamen iyi niyetli yaptığımız bu yönlendirmede ki eksikliği dile getirmek istiyorum. Ne diyoruz “Benim oğlum doktor olacak”. Çocuğun aldığı mesajlar; Doktor ol, yeter. Doktor olmak senin tek hedefin olsun. Doktor olduğunda seni takdir edeceğim. Doktor olduğunda önemli bir insan olacaksın. Gel gelelim bu hedefin zihin kodlamasını yaparken eksik bıraktığımız noktaya ki bence en önemli kodlama da bu eksiklikte. “Oğlum şefkatli merhametli bir doktor olacak, kızım adil bir hakim olacak, fedakar sevgi ve şefkat dolu bir öğretmen olacak” şeklinde niçin ifade etmiyoruz? Neden etiketlere insani vasıfları eklemeden ruhsuzlaştırıyoruz sizce? Toplumda herkes bir meslek sahibi, belli bir etikete sahip fakat herkes aynı değerli insan, kaliteli insan olma şerefini taşıyor mu? Şahsi kanaatim tabii ki olumsuz yani hayır taşımıyor.
Bir örnek daha vermek istiyorum ki bu da sık rastladığım bir hadisedir. Çocuklara yeni gördüğü kişileri tanıştırırken yetişkinler olarak etiketleri kullanıyoruz. Etiketleri kullanmayalım demiyorum ki şüphesiz onların geleceğe dönük hedeflerini oluşturmada çevrelerindeki eğitimli kişileri rol model alması doğal bir gereklilik ve sonuçtur. Fakat bizler rol model alacakları kişileri sadece etiketleri ile onlara sunarak yine aynı eksik noktayı göstermiş oluyoruz kanaatimce. Ayşe ablan öğretmendir, Kemal abin mühendistir, Merve ablan edebiyatçıdır şeklindeki sunumlarımızla aslı zatında kişiliğini değil sadece etiketiyle tanıştırmış ve örnek olarak da sadece etiketini benimsemesini sağlamış olmuyor muyuz? Ayşe ablasının çok şefkatli, naif bir insan olduğunu, Kemal abisinin çok saygılı, efendi biri olduğunu, Merve ablasının çok samimi zarif bir insan olduğunu çocuğun anlayışında göz ardı etmiş olmuyor muyuz?
Tüm bunları neden anlattığıma gelirsek sonuç olarak çocuklarımıza bu etiket merakını yetişkinler olarak bizler veriyoruz sanırım. Daha ilkokul sıralarında bir etiket le mevkii sahibi olamayınca yani sınıf başkanı olamayınca üzülmeleri bu nedenlerden olabilir düşüncesindeyim. Kaliteli insan olmanın mevkiinden, etiketten daha önemli bir vasıf olduğunu benimsetemiyoruz belki kaldı ki bizler kaliteli insan olmayı ve etiketten önce insanlığa değer vermeyi ne kadar benimsiyoruz acaba?
Ne anlatmak istediğimi ifade edebildim mi bilemiyorum fakat yazımı bir düşünürün sözüyle bitirmek istiyorum. “Bir insanın ulaşacağı en yüksek makam İNSAN olmaktır.”